SAKARYA’DAN SEYHUN NEHRİ’NE EVLİYA ÇELEBİ’NİN İZİNDE İPEK YOLUNDA VAKIFLAR MEDENİYETİMİZ
KOCAELİ SANCAĞINI KAZA MERKEZİ SAKARYA’NIN TARAKLI GÖYNÜK İLÇELERİ İLE ANKARA’NIN NALLIHAN VE ULUHAN’DAN BELGESEL TADINDA CANLI YAYINLAR YAPARAK EVLİYA ÇELEBİ’NİN İZİNDE VAKIFLAR MEDENİYETİMİZİ ARAŞTIRIP BELGESEL ÇEKMEYE DEVAM EDİYORUZ
İPEK YOLUNDA SAKİN BİR VAKIF ŞEHRİ TARAKLI’DAN CANLI YAYIN
Tarihler 19 Haziran 2024 İlim Kültür Tarih Araştırmaları Merkezi www.iktav.com olarak Sakarya Nehri’nden Seyhun Nehri’ne İpek Yolu’nda Vakıf Medeniyeti ile ilgili araştırmalar yapıp ve belgesel çekmek üzere İpek Yolu’nda sakin bir şehir Sakarya’nın Taraklı ilçesine geldik. Tarihi evleri ile yem yeşil ormanlar arasındaki Taraklı bize hoş geldin diyordu.
Belgesel çekimlerinden önce www.devrialem.tv ve www.gebzegazetesi.com olarak önce canlı yayınımızı gerçekleştirdik. TGRT’de her gün yayınlanan devri alem belgesel program yönetmeni ve 40 yıldır Gebze Gazetesini yayınlayan Çin’den Anadolu’ya İpek Yolu şehirleri belgeselini de çeken gazeteci ve belgesel yönetmeni olarak (www.ismailkahraman.net ) Taraklı’da başlayan Göynük ve Ankara Nallıhan gerçekleştirdiğim canlı yayını sizlerle paylaşıyorum.
https://www.facebook.com/
TARAKLI İLE İLGİLİ GENEL BİLGİ
Bir zamanlar Kocaeli Sancağı’na bağlı kaza merkezi olan İpek yolu üzerindeki. Sakarya ili Taraklı ilçesi. Sırtını Şabanlı dağlarına yaslayan Sakarya nehri havzasını Bereketli suyu İle hayat bulan Taraklı Türkiye’nin Marmara Bölgesinde eski İstanbul – Ankara karayolu ve tarihi İpekyolu güzergâhında konumlanmıştır. Adını şimşir tarak yapımından almış olup, ses ve çevre kirliliğinden uzak konumuyla İtalya merkezli Cittaslow (Sakin Şehir) ağına dâhil olan sayılı ilçelerimizden birisidir.
Taraklı hakkında en teferruatlı bilgiyi, Evliya Çelebi (1611-1688) ünlü Seyahatnâmesinde vermektedir. Evliya Çelebi, Taraklı’nın yedi mahalleden oluştuğunu tespit ettikten sonra mimarî yapılanması hakkında ayrıca şu bilgilere yer vermektedir: “Çarşı içindeki camii (Yunus Paşa Camii) çok güzeldir. Bir hamamı, beş hanı, altı çocuk mektebi ve 200 dükkânı vardır. Hepsi kaşık ve tarak yapımıyla uğraştıklarından, şehre Taraklu derler. Dağlar safi şimşir ağacıyla kaplı olduğundan halkı bunları işleyip, Arap ve Aceme gönderirler. Suyu ve havası çok güzeldir. Bütün dağları, ormanlarla kaplı av yeridir. Deresi içinden aktıktan sonra diğer bir nehir vasıtasıyla Sakarya nehrine kavuşur”
Taraklı birçok tarihi değere sahiptir. Yerel yönetim tarihi yapının korunması ve geliştirilmesine büyük önem vermektedir. 94 adet tescilli sivil mimarlık örneği bina ve 8 adet doğal kültür varlığı bulunan Taraklı’da 1992 yılından itibaren Koruma Amaçlı İmar Planı kapsamında çalışmalar yürütülmekte ve tarihi dokunun korunmasına özen gösterilmektedir. Sakarya’nın en uzak ve dağlık bölgesinde bulunan Taraklı, Osmanlı ahşap mimarisinin en güzel örneklerini barındırmaktadır. Mimar Sinan tarafından yaptırılan 493 yıllık Yunus Paşa Camisi bunlardan bir tanesidir. Cami ilginç mimari özelliği ile dikkat çekmektedir. Mimar Sinan yapıya taş bloklar yerleştirirken taşın ortalarını oyup demir çubuk yerleştirdikten sonra üzerine harç yerine eritilmiş kurşun döktürmüştür. Yanında bulunan hamamdan döşenen tesisatla alttan ısınma özelliğine de sahiptir.
Yusufbey mahallesinde bulunan yaklaşık beş asırlık çınar ağacı Kültür ve Turizm Bakanlığınca doğal anıt olarak tescillenmiştir.
Taraklı-Geyve Karayolu üzerinde bulunan Hacıyakup Paşalar köyündeki tarihi. hamamı kaplıcaları hastalıklarına şifa arayanlar tarafından tercih edilmektedir.
(kaynak http://www.sakarya.gov.tr/
İPEK YOLU’NDA VAKIFLAR MEDENİYETİMİZDE BÖLÜ GÖYNÜK’DE BELGESEL TADINDA CANLI YAYIN
TGRT belgesel TV devri alem belgesel yönetmeni ve 40 yıldır Gebze gazetesini yayında Çin’den Anadoluya İpekyolu şehirleri belgeselini de çeken www.ismailkahraman.net Akşemsettin Hazretlerinin memleketi sultan Orhan Gazi’nin oğlu Kocaeli sancak beyi Gazi Süleyman paşanın Göynük’te kurduğu vakıf eserleri ile ilgili bilgi veriyor.
https://www.facebook.com/
GÖYNÜK HAKKINDA TARİHİ BİLGİ
1071 Malazgirt Zaferinden sonra 4-5 yıl gibi kısa bir zamanda bütün Anadolu gibi Bolu bölgesini de Bizanslıların elinden alan Kutalmışoğlu Süleyman Bey olmuştur. Anadolu bir asır kadar beylikler halinde idare edilmişti. Anadolu Selçuklu Devletini oluşturan 19 beylikten biri olan İznik Beyliği Bitinya`yı da içine alıyordu.
Ancak 1096`da haçlı seferlerinin başlamasıyla uzun yıllar Türk-Bizans savaşları yaşandı. Her iki tarafın uç kuvvetleri arasında ileri geri taşmalar olduysa da genellikle Denizli-Kütahya-Eskişehir-Bolu dolayları her iki taraf için sınır oldu. 1243 Kösedağ savaşından sonra Moğollar Anadolu`ya hakim oldular, Selçuklulara bağlı uç beyleri de İlhanilere vergi vermek suretiyle kendi varlıklarının devamını sağlamaya çalıştılar. Bu beyliklerden biri de Göynük beyliğidir. Bazı kaynaklarda Umurbey beyliği diye de geçmektedir. (Göynük ilçesine bağlı Umurlar köyü mevcuttur.) Kaynaklar Göynük Emiri Cakü beyin emrinde üç bin atlı olduğunu kaydetmekte sonraki yıllarda Umurbey diye kayıtlara rastlanmaktadır. Ancak bazı kalelerinde tekfurlar elinde olduğu rivayet edilir.
Gazi süleyman pasa hamamı ömersikkin türbesi pembe köşk Göynük`te ilk Osmanlı akınları 1292 de görüldü. Ertuğrul`un yakın dostu Samsa Çavuş ve Sülemiş Mudurnu yaylasında Hıristiyan Müslüman yakınlaşmasını sağlamıştı. Köse Mihal`in yol göstericiliği ile Sakarya suyunu geçen Osman Gazi, Samsa Çavuş`la buluştu. Göynük, Taraklı ve Mudurnu kalelerini içine alan hücumda büyük başarı sağlandı.
Nihayet Osman Gazi`nin son dönemlerinde 1323 yılında Göynük ve civarı fethedilerek Osmanlı toprağı olmuştur.
Ohan Gazi devrinde 1333 yılında Geyve, Göynük, Mudurnu üzerinden Bolu`ya gelen İbn-i Batuta, bu havaliyi yalnız Türkmenlerle meskûn görmekle kalkmıyor. Aynı zamanda hemen uğradığı şehir ve kasabada “Ahi” zaviyelerinde konakladığını belirtiyor.
Muhtemelen bir otorite boşluğundan sonra 1330 lu yıllarda Orhan Gazi`nin oğlu Gazi Süleyman Paşa Taraklı, Mudurnu, Göynük civarına gelmiş ve hakimiyeti yeniden tesis etmiştir. Aşıkpaşazade`nin ifadesiyle “Süleyman Paşa dahi o kadar adalet gösterdi ki, bütün o memleketlerin halkı derler ki, Ne olur? Eski zamanlardan beri bunlar bize beğ olaydılar! Çok köyler bu Türk kavmini gördüler. Müslüman oldular. O memlekette ne kadar mülkler vardır ki hepsi Süleyman Paşa`nın verdiği kadar üzerine durur”.
Göynük`te Gazi Süleyman Paşa`nın yaptırdığı Camii ve Hamam halen mevcut olup, hizmet vermektedir.
Evliya Çelebi`de Göynük`e yaptığı seyahatte “8 mahallesi 2000 kadar evi vardır, ahalisi tamamen Türk`tür. 20 Sıbyan mektebi varsa da medrese yoktur” demektedir. Ayrıca Gazi Süleyman Paşa tarafından Camii ve Hamamın yapılışını hikaye etmektedir.
İdare bakımından Osmanlı döneminde Bolu 6 devir geçirmiştir. Bu devirler ve Göynük`ün bu devirlerdeki durumuna bakmak yararlı olacaktır. (Kaynak. http://www.goynukkaymakamligi.
BİZ TARİHİ İPEK YOLUNU TAKİP EDEREK ANKARAYA. DOĞRU YOKUNUZA DEVAM EDEREK SLZLERİ ÇİNDEN ANADOLUYA İPEK YOLU BELGESELLERİMİZ BAŞ BAŞA BIRAKIYORUZ.
https://www.youtube.com/watch?
https://www.youtube.com/watch?
EVLİYA ÇELEBİ’NİN KALEMİNDEN GÖYNÜK’DEN OSMANLI’NIN 1301’DE BİZANS ORDUSUNU YENEREK DEVLET OLDUĞU KOCAELİ SANCAĞINA BAĞLI YALOVA. ÇOBAN KALE’YE İPEK YOLU’NDA VAKIFLAR MEDENİYETİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER
“…Buradan da hareketle Türbeli Göylük (Göynük) kalesine geldik.
Bu kaleye Torbalı Göylük derler ama doğrusu Türbeli Köylük’tür. Fakat kalesine Rum tarihlerinde Alexandr Anos derler. Bursa tekfuru tarafından yapılmıştır.
Bu kaleyi 712 (1312) senesinde Osman Gazi fethetmiştir. Bolu sancağı tekfurunda olup yüzeli akçalık nahiye merkezidir. Kethudâ Yeri kethudâ serdarı vardır. Kalesi göğe baş uzatmış bir kaya üzerinde olup boş ve harap kullanılmaz olmakla kale ağası ve neferleri yoktur. Bu şehrin iki tarafı kayalı ve dağlı bağlı olup şehir içinde bir nehir akar ki dağlarından inip çam olduklarından oluktan akar gibi akan bir ab-ı hayattır. Şehir eski ve şirin olup ahalisi hep Türktür.
Tamamı ikibin kadar çam tahtası örtülü güzel evleri vardır. Onsekiz mihrabdır. Şehir sekiz mahalle itibar olunur. Bazı mahalleleri yalçın kayalar altında olmakla parça parça kayalar her an şehre uçup düşer. Fakat Akşemsüddin (Akşemseddin) Hazretleri’nin nüfuzu bereketiyle hiç kimseye zararı dokunmaz. Kaya nereye uçsa orda zararı olup kalır. Böyle kayalar altında 200 ev vardır. Yirmi kadar çocuk mektebi vardır. Medresesi falanı yok bir latif ve havası hoş hamamı vardır.(*1)
Deresi içerisinde su değirmenleri vardır. Tamamı 75 dükkanı var. Çoğunlukla at çulu ve torba işlediklerinden (Torbalı Göylük) derler. Buralarda yerleşmiş Yahudi veya Rum’dan eser yoktur.
Göylük (Göynük) Ziyaretleri
Evvela sır kaynağı dindarların başvurduğu kendisine uyulan olgunluğun son noktası nasihatçı hakikatları söyleyen şevk erbabının piri dünya ve din sultanı kaf dağının simurğ kuşu Şeyh Hazret Akşemsüddin Mehmed Bin Hamza… Doğdukları yer Şam’da olup kendileri Hazreti Ebubehir (R.A) neslindendir. Mübarek parmaklarının bir boğumunun noksan olması da buna şahidlik eder. Bağdat Kalesi içerisinde gömülü olan Şeyh Şahabuddin Sühreverdi’nin sohbeti şerefi ile şereflendikten sonra Anadolu’ya gelip Ankara’da Hacı Bayram Veli ile meclis arkadaşlığı etmiştir.
Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethinde bulunup : “İnşallah bu kale 857 (1453) senei Rebiülevvel ayında fetholunur” diyerek İstanbul’un feth olunacağı günü tayin buyurmuş ve Allah’ın emriyle mübarek fethin dahi o gün ve o saatde olmuştur. Bu şehir içerisinde ağaçlıklı ve mesire bir yerde mübarek evlat ve torunlarıyla birlikte gömülüdür. (*2)
Eba Eyyübel Ensari Hazretlerinin mübarek kabirlerini de (yeri geldiği vakit anlatılacağı veçhile) Hazreti Akşemsüddin tayin buyurmuş ve işaret ettiği yer kazılarak lahid ve Hazreti Eba Eyyüb (Eyüp Sultan) kitabesi bulunmuştur.
Zamanın kutbu idi. Nice kitaplar telif buyurmuştur. Tıp ilminde ikinci Lokman’dı. Kendilerinden sonra muhterem mahdumları (Yusuf ve Züleyha) sahibi (Ahmed Çelebi) İstanbul’da Ayasofya Camii içerisinde (Yusuf ve Züleyha) kitabını yazmakla meşgul olarak babasının yerine onun postunu ve halifeliğini kabul etmediğinden bütün fukaraların izniyle post Akşemsüddin oğlu (Sadullah’a) Kalmıştır. Bunlarda babalarının yanında gömülüdürler. (Kaddesallahu esrarehüm). (Akşemsüddin oğlu Fazlullah)ledün ilmi sahibi olup nica bin kimseleri doğru yola götürerek babaları yerine seccadeye oturmuştur. Mezarları yine babaları yanındadır.. Akşemsüddin oğlu Şeyh Nurullah tahsil için Bursa’ya gitmişsede orada kalemtraş karnına batarak vefat etmiştir. Bursa’da Zeyniler’de gömülüdür. Akşemsüddin Oğlu Şeyh Çelebi Emrullah babalarının yoluna gitmeyip mütevelli olmuş ve nikris (damla) hastalığından vefat etmiştir. Babaları yanında gömülüdür. Doğrusu cihanı süsleyen bir tarihleri vardır. Akşemsüddin Oğlu Nasrullah ise tahsil için Acem’e gitmiş ve 7 sene kadar seyahattan sonra Tebriz’de vefat etmiştir. Bu zatı Acemistan’da niceleri Şems-i Tebrizi’nin evladı zannederek ziyaret ederler. Fakat Şems-i Tibrizi bekar iken Konya’ya gelerek Hazreti Mevlana’yı irşad etmiş ve sonra Mevlana evladından biri Şems cenaplarının kellesini kestikten sonra kellesini eline alıp yola düşerek (Hoy) şehrine gelmiştir. Halen Hoy şehrinde yatar derler.
Hazret Şemsüddin Oğlu Şeyh Muhammed Nürülhüda doğmadan ilahi meczub olacağını keşfetmiştir. Hatta doğuşundan bûluğa erdikten sonra diğer evladına Nürülhüda’nın celalinden sakının diye tembih edermiş. Bu zat camiye girip (bu cennetlik bu cehennemlik) diye kerametler gösterdiği için babası kendisine haram şey yedirerek bu halini yasak etmiş ve Fatih Hazretleri de buna Evlek denilen köyü mülk olarak vermiş orada vefat etmiştir. Hala orada gömülüdür..
Akşemsüddin Oğlu Mehmed Hamdullah ise babalarından sonra seccadeye oturmayı kabul etmeyip (Yusuf ve Züleyha) adlı eserinin telifi ile meşgul olduğu yukarıda yazılıdır. Bu zat anasının karnında iken babaları annelerinin karnına vurup (bre benim Aristo akıllı fen sahibi şair müellif oğlum) derlermiş. Allah’ın hikmeti bu zat ana karnından çıktıktan sonra sekiz yaşlarında iken divan sahibi olup (Leyla ve Mecnun) kitabını (Manzum Mevlûd)’u yazmışlardır ama Yusuf ve Züleyha’sı insanın yapabileceği bir şey değildir. Hakikaten ilahi feyze mazhar olan bir zekanın sözleridir. Bu zatın ömürleri 60 sene olup 853 senesinde vefat ederek babalarının yanında gömülmüşlerdir. 170 kadar kitap ve risale yazmıştır. Ama (kıyafetnamesi) ile Yusuf İle Züleyha’sı pek beğenilir. Allah Rahmet Eyleye… Mehmed Hamdullah’ın oğlu ise Akşemsüddin oğlu Hamdullah oğlu Mehmed Çelebi de o tarihte çok kıymetli bir inci gibi meydana çıktı.Alemi süsleyen bir Fadıl idi. Bütün arap ve acem bilginleri buna cevap vermekten aciz kalmışlardı. Zamanın güya İmam’ı Azam’ı idi. Sözün kısası bütün bilgilerde fevkalade vukuflu bilhassa güzel yazı ilminde yakut musta’sami kadar maharetli idi. Şuna acırım ki bu çelebinin mezarlarını türbedarları bilmiyorlar. Çünkü muhterem çocukları da belli olmuyor.
Sa’d oğlu Abdulkadir bu Akşemsüddin’in torunudur. Büyük babalarının kubbesi dışında gömülüdürler. Akşemsüddin oğlu Şeyh Abdurrahim azizin 40 sene sonra halifelerindendir. Tasavvuf ilminde Vahdetname adlı kitabı onların eseridir. Babasının yanında gömülüdür..
Allah hepsine rahmet eyleye…
(*1) Gazi Süleyman Paşa Hamamı : Bu hamam Şehzade Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir tarafı erkeklere bir tarafı kadınlara mahsustur. En güzel İstanbul hamamlarıyla rekabet edecek kadar sağlam zarif ve sanatlıdır. Yapılış sebebini köylüler şöyle anlatmıştır.
“Şehzade Süleyman Paşa evvela buraya bir cami yaptırmaya başlamış. Bir gün amelelerden biri taşı duvara kadar götürüp sonra geri getirir tekrar duvara kadar götürüp tekrar geri getirirmiş. Akşama kadar böyle hareket ettiğini gören Şehzade ameleyi yanına çağırıp sebebini sormuş. Amele de Şehzade’ye “ Sultanım beni af buyursunlar. Kulunuza su icap etti. Sular çok soğuk olduğu için gusûl abdesti alamadım. Abdestsiz de bu mübarek camiye taş koymayı reva görmedim. Halbuki muhtacımçalışmayada mecburum mecburen böyle çalışır gibi yapıyorum.”
Bunun üzerine Süleyman Paşa derhal caminin yapılmasını durdurup önce bu güzel hamamı yaptırmış.
(*2) Türbeleri Şehzade Süleyman Paşanın yaptırdığı caminin bitişiğindedir.Eski türbe zamanla haraba yüz tuttuğundan masrafları padişah hazinesinden verilerek gayet güzel ve yeni bir türbe yapılmıştır.. Türbadarı ayda bir hatm-i şerif okumakla mükelleftir.
Bu şehirde 1 gün kalıp zevk ve Safalar ettik. Oradan yine kuzeye 7 saatde Taraklı Kalesine geldik.
Taraklı Bursa tekfurunun yapısıdır. Osman Gazi’nin fethidir.Hakimliktir. 150 Akçalık kazadır. Halen kalesi virandır. Ama kasabası bağlı bahçeli akarsulu bir dere içerisinde 500 kadar mamur hanlı evli tahta ve kiremit örtülü şirin kasabadır. 11 mihrab ve 7 mahalledir. Çarşı içindeki camide güzeldir. Bir hamamı 5 hanı 6 çocuk mektebi 200 dükkanı vardır. Hepsi kaşık ve tarak yaptıklarından şehre Taraklı derler. Dağları safi şimşir ağacı olmakla halkı bunları işleyip Arap ve Acem’e gönderirler. Suyu ve havası latiftir. Bütün dağları sık ormanlık ve av yerleridir. Deresi içinden aktıktan sonra diğer bir nehir vasıtası ile Sakarya nehrine karışır.
Buradan yine kuzey tarafa gidip 7 saatte Geyve Kalesine vardık..
Aslında adı Gekve’dir. Burası İzmit Kalesi’ni yapan İskender’in akrabasından (Gekve) kadın kralın koyun çobanları için yaptığı küçük bir kaledir. O kral kadının adıyla anılır. Sonradan hafifletilerek Geyve demişlerdir. 712 (1312) tarihinde Osman Gazi’nin fethidir. 150 Akçalık şerif kazadır.
Bu taraflarda Sakarya Nehri üzerinde Sultan Bayezidi Velinin büyük ve garip bir köprüsü vardır. Burası eski zamanda büyük şehir idi. Lakin 4.Murad Han asrında Sakarya Nehri taşarak şehri su basmış sonra yine mamur olmuştur. 300 evli 1 camili 1 hamamlı 3 han 7 çocuk mektebi olup evleri tahta ve kiremit ile örtülüdür. Şehir Sakarya Nehri’nden 1 ok menzili uzaktadır. 1 kiremitli muazzam hanı olup han yakınlarında 20 kadar dükkanı vardır. Bağ ve bahçesi çok olduğundan üzüm turşusu ve Sakarya kavunu meşhurdur. 2 kavunu 1 ata yükletirler. Gayet iri ve lezzetli olur. Geyve köprüsünün yanı hep bostandır. Köprünün altından akan Sakarya nehri aşağı dağlardan çıkıp Beypazarı Nehri dibinden geçerek nice köy ve kasaba sular ve bu kocaelinden geçer. Razve adlı kasabada Karadeniz’e karışır.
Geyve’de sipahi kethüda yeri yeniçeri serdarı evkaf mütevellisi (Hazret Burhan) ziyaret yeri vardır. Bu zat Osmancık ile gelmiş olup burada gömülüdür.
Oradan kuzey tarafa köprüyü geçerek Sakarya Nehri boyunca (Ağaç Denizi) denilen ormandan geçtik. Burası bir ormandır ki; içinde şehir adamı olmayan nice garip kimseler kaybolup nice vahşi canavarlara nasip olmuştur. Defne ardıç çam ıhlamur ağaçlarının çiçeklerinin kokusundan insanın damağı kokulanır. Güneş içine asla tesir etmez. Bu ağaçlıklar içinde nice bin tahta biçecek bıçkı değirmenleri olup gemi keresteleri keserler. Bu dağlar 4 sancak sınırında olup hakka ki ağaç denizidir. Bir tarafı Bursa bir tarafı İzmit bir tarafı da Bolu ve Kocaeli sancaklarıdır. Etrafı ancak 1 ayda dolaşılabilir. Ama seçme yerleri bu Geyve Yolu üzerinde olan kısmıdır.
Geyve’den ayrıldığımızın 3.saatinde Sakarya kenarında bir yalçın kaya üzerinde Çoban Kalesi’ni gördük. Küçücük bir kaledir. İçinde adam oğlundan eser yoktur. Harap ve yebap durur. Eskiden Gekve adlı kadın kralın çobanları bu kalede oturup gelip geçenden baç alırlarmış. Aşağısı derya gibi Sakarya olup ensesi kalın dağda kale yol ise fazlaca dar olduğundan halk mecburen baç verirlermiş. Buradan geçip batıda Sakarya kenarında güneş tesir etmez bir lalelik ve akar sular kenarında kahvaltı yapıp ibadet ettik ve Allah’ın yarattıklarını seyrederek 4 saat daha gidip Sapanca Kasabası’nda konakladık.
***
Göynük İlçesi’nin tarihçesi derlenirken akıcı ve anlaşılır bir şekilde ilginç hale gelen bir seyyahın komşu ilçelerimiz hakkında yazdıkları da kısaca derlenerek yazımıza eklenmiştir.. Yukarıda anlatılanlar 1058 (1648) yılında yaşanmış ve yazılı olarak günümüze aktarılmıştır.
1648 Yıllarında Göynük’ten geçen Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden alınmıştır. (Kaynak. https://www.goynukluler.com/