Bir Vakıf Şehri KOCAELİ’ de Vakıflar Medeniyeti

Ben, kökleri tarihin derinliklerine uzanan koca bir çınarım…

Bin yılları, beş bin yılları devire devire bugüne gelmiş bir medeniyetler beşiğiyim. Doğu-Batı arasında bir köprü, İpek Yolları’nın birleşme noktasıyım.

Ben Selçuklu’ yum… Osmanlı’nın ilk sancak merkezi İzmit’ im. Türkiye’nin “Cumhuriyet” oluşunu dünyaya duyurduğu yerim.

Ben adını Kocaeli fatihi ve bir vakıf insanı Akçakoca Gazi’den alan Türkiye’nin önemli illerinden biriyim.

Ben, Fatih’in ebediyete yürüdüğü Çayırova’daki Hünkar Çayırı’yım.

Ben, Kültür ve Turizm Bölgesi Darıca’nın marka değeri Bayramoğlu’yum.

Ben, Şifalı Çene Suyunun kaynağı Derince’ deki su medeniyetiyim.

Ben, Dağ ve yayla turizminin adresi Kartepe’nin yeşil örtülü zirveleriyim.

Ben, Dünya markası İpek halı merkezi Körfez’in değeri Hereke’yim.

Ben, Pehlivanlar diyarı Karamürsel’deki Valide Köprüsü’yüm.

Ben, Donanma şehri Gölcük’teki Sultan Baba Türbesi’yim.

Ben, Kandıra Baba Tepe’deki Sultan Orhan’ın komutanı Akçakoca Gazi’yim.

Ben, Organize Sanayi Bölgesi Dilovası’ndaki Tavşancıl evleriyim.

Ben, Sanayi ve teknolojinin kalbi Gebze’deki Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’yim.

Ben, Asırlara meydan okuyan sancak merkezi İzmit’teki Pertev Paşa Vakfı Külliyesi’yim.

Ben, Adını Akça Koca Gazi’den alan, kültür ve medeniyet tarihimize iz bırakan vakıfların şehri KOCAELİ’ yim.

KOCAELİ DE VAKIF MEDENİYETİ..

Günümüzde Kocaeli’nin cazibe merkezi haline gelmesinde elbette sanayi kuruluşlarının etkisini göz ardı edemeyiz. Ancak, Kocaeli’nin sanayi yönünün ön plana çıkmasıyla, tarihi ve kültürel değerlerini görmemezlikten gelmek doğru olmaz. Bir sanayi şehri olması nedeniyle, yurdun her yerinden göç alan şehrimiz “taşı toprağı altın olmuş” bir hale gelse de asırlarca ayakta kalan tarihi ve kültürel değerleri, tabiat güzellikleri ve gelenek görenekleri şehrimize kimlik kazandıran asıl değerlerdir.

Osmanlı’dan Cumhuriyete Kocaeli’nin kentleşme sürecine baktığımızda Kocaeli’de kurulan vakıfların bölgeye çok büyük katkısı olduğunu görüyoruz. Osmanlı arşiv belgeleri incelendiğinde Kocaeli bölgesi adeta bir vakıf şehri. Kocaeli’nin şehirleşmesinde hayırsever devlet adamlarının kurdukları vakıfları tanımak ve koruyup gelecek kuşaklara emanet etmek gerekiyor.

Orhan Gazi Gebze ve dolaylarını fethettiğinde Gebze’nin yerini şehirliye temlik etmiş ve burada bir cami yaptırmıştır. Aynı geleneğin devamı çerçevesinde İznik’te mescit, medrese bina ettirmiştir. Toplumun ihtiyaçlarının karşılamak amacına yönelik olan bu imar faaliyetleri vakıflar aracılığı ile yürütülmekteydi. Vakıfların şehrin birçok ihtiyacının karşılanmasındaki katkısı tartışılmaz bir kabulü gerektirmektedir. Bu nedenle Türk şehri denilince birçok başka özelliklerinin yanı sıra vakıf eserleri de akla gelmekteydi.

BELGESEL TADINDA BİR VAKIF ŞEHRİ
KOCAELİ’DE TARİHİ VE KÜLTÜR MİRASI TURU

Bir vakıf şehri, Osmanlı döneminde İzmit sancağı olarak sınırları Sakarya İznik ve Yalova bölgesine içine alan Kocaeli bölgesi, tam anlamı ile Açık Hava Müzesi konumunda birbirinden önemli tarih ve kültür mirasına sahip bir ilimizdir.
Vakıf ruhu ile belgesel tadında Kocaeli tarih ve kültür mirası turuna bizzat Sultan Orhan Gazi tarafından Kocaeli bölgesinin fethi için görevlendirilen ve Kocaeli bölgesine adını veren Sakarya’nın Kocaali ve Düzce’nin Akçakoca ilçesinde adı ebedi olarak yaşayacak Akçakoca Gazi’nin Kandıra Baba Tepe’deki anıt mezarını ziyaret ederek başlıyoruz.

AKÇAKOCA ANIT MEZARI

1234-1328 yıllarında yaşamış Kocaeli Fatihi Akçakoca Bey, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynamış, Kocaeli ve havalisinin Türk-İslâm yurdu haline gelmesinde gayret göstermiş bir Osmanlı Akıncı Beyi’dir. 1326 yılında Kandıra ve civarını, ardından Konur Alp ve Abdurrahman Gazi ile birlikte Kartal civarındaki Aydos’u, sonrasında da Samandıra Hisarı’nı fethetmiştir.
İzmit-Üsküdar arasındaki bölgeye de akınlarda bulunan Akçakoca, İzmit’in fethinden önce, 1328 yılında Kandıra yakınlarındaki bir tepede vefat etmiş, eski Türk adetleri gereğince vefat ettiği yere defnedilmiştir. Fetihlerde bulunduğu İzmit ve çevresine, “Akçakoca Bey’in yurdu-toprakları” manasında “Koca-ili’” denilmiştir. Kandıra bölgesinin en yüksek tepesi olan Babadağ’da yer alan anıt mezar Türk Otağı görünümlüdür. 400 metre rakımlı tepeden ormanın yeşili ve denizin mavisine hâkim panoramik manzarasını ve gün batımını izlemeden dönülmemeli.

KOCAELİ DE VAKIF TURU

Bütün bu amaçlar doğrultusunda Kocaeli Sancağı’nda birçok vakıf kurulmuş veya Bursa ve İstanbul’da kurulan vakıflara gelir olmak üzere köyler, dükkânlar, çiftlikler, kişilere ait mülkler vakfedilmiştir. Kocaeli sancağında vakıf kuranlar sadece Orhan Bey ve Süleyman Paşa değildir. Onların başlattıkları gelenek daha sonraki yıllarda üst düzey yöneticilerden halka kadar birçok kişi tarafından devam ettirilmiştir. Bu vakıflara Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’yı, Çandarlı Halil Paşa’yı, Kadı Fazlullah’ı, Çoban Mustafa Paşa’yı, Yakut Paşa’yı, Hatice Hatun’u, Hafsa Hatun’u, Şeyh Muhyiddin Halife’yi örnek vermek yeterli olacaktır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bilgi ve belgelerine göre, Osmanlı döneminde merkezi Gebze’de olan ve birçok mal varlığı bulunan Osmanlı vakıf sayısının 10 olduğu başka yerlerde kurulduğu halde Gebze’de mal varlığı olan vakıf sayısının ise 9 olduğu görülmektedir. Bilgi ve belgesi bulunamayan çok sayıda vakfın Gebze bölgesinde mal varlığı olduğu bilinmekte. Toplam 19 vakfın Gebze’de faaliyet gösterdiği bunlar içerisinde Çoban Mustafa Paşa vakfının çok ayrı yeri olduğu tarihi belgelerde ortaya çıkmaktadır.

Tam anlamı ile bir vakıf adamı olan Çoban Mustafa Paşa’nın Gebze bölgesindeki külliyesi ve vakıf malları 500 yıldan beri insanlığa hizmet vermektedir. Mustafa Paşa’nın sadece Gebze bölgesinde değil, başta İstanbul olmak üzere, Eskişehir il merkezindeki Kurşunlu Camii ve Külliyesi, Gebze’deki Mustafa Paşa Külliyesi’nin adeta bir kopyası konumundadır. Filibe, Silistre gibi Bulgaristan’da birçok yerde vakıf malının olduğu bilinmektedir. Makedonya’nın başkenti Üsküp’te de adına yapılan Mustafa Paşa Camii ve Makedonya’nın bir çok bölgesinde vakıf mallarının olunduğu tarihi belgeseller ile ortaya çıkmaktadır. Rodos’un fethini gerçekleştiren Mustafa Paşa’nın Rodos’ta da çok kıymetli vakıf mallarının olduğu bilinmektedir.

İzmit’e baktığımızda özgünlüğünü koruyabilmiş bir Mimar Sinan yapısı olan Pertevpaşa Camisi ile karşılaşırız. Pertev Mehmed Paşa’nın vasiyeti üzerine, 1572’de yapımına başlanmış, 1579’da bitirilmiş bir külliye olan bu yapıdan geriye sadece cami ve okul kalmıştır. Hamam ise kalıntı halinde bulunmaktadır. Yapıldığı dönemde külliye, Yeni Cuma Mahallesi’nde, caddenin iki yanına dizili, cami, hamam, çeşme, okul, imaret yapılarından oluşmaktaydı. Osmanlı ordusunun sefer yolları üzerindeki konak noktasında yapılan külliye, daha çok ordunun ihtiyacı için kullanılmıştır.

Üsküdar Hurufat Defterlerine Göre Gebze (Gekboze) de yerleşimlerin de 16.yy.’dan günümüze kadar vakıf mevcudiyetleri araştırılmış, Kayıtlara göre, 18.yy.’da Gebze nahiyesinde 20 adet cami, 8 adet mescit, 3 adet zaviye, 3 adet mektep ve 1 adet muallimhâne vakıf eserleri ortaya çıkartılmıştır.

Gebze’nin kentleşmesinde büyük katkısı olan vakıflar ve vakıf eserlerinin korunması milli ve manevi bir görevdir. Kültür ve medeniyet tarihimizde vakıflar büyük hizmetler yapmışlardır. İslam hukukuna göre vakıflar özel mülke konu olsalar da gördükleri fonksiyon itibariyle birer kamu kurumu niteliğindedirler. Bu bakımdan vakıflar aynı zamanda sosyal yapının da çok önemli bir belirleyicisi durumundadır.
Gebze’nin şehirleşmesinde hayırsever devlet adamlarının kurdukları vakıfları tanımak ve koruyup gelecek kuşaklara emanet etmek gerekiyor. Gebze’nin fethinden hemen sonra Gebze fatihi Sultan Orhan’ın Gebze’de kurduğu vakfı ile Gebze bölgesi bir vakıf toprağı olmuştur. Sultan Orhan’ın kurduğu bu vakfın Gebze’nin Türk İslam şehri olmasında etkisi büyüktür. Gebze ikinci kez Çelebi Sultan Mehmet tarafından fethedilince Darıca bölgesi Sultan Mehmet’in Bursa’da kurduğu vakfına bağlanmıştır. Bu dönemde bizzat devlet erkânı tarafından kurulup geliştirilen vakıf müessesinin misalleri olarak Gebze’de Osmanlı dönemi boyunca çok sayıda vakıf kurulmuş veya bazı yerleşim yerleri başka beldelerdeki vakıflara gelir olarak vakıf edilmiştir. Osmanlı döneminde Gebze de kurulan vakıflardan bazıları Kültür ve medeniyet tarihimiz de vakıfların önemini göstermektedir.

Category:

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir