BELGESEL TADINDA AZERBAYCAN’DA DEVRİ ALEM – I

TÜRKİSTAN’DAN CAN AZARBAYCAN’A KÜLTÜR YOLCULUĞU

Orta Asya, Ural-Altay ve Tanrı Dağları, Türklerin ana yurdu. Türk boyları ilk defa burada birleşti. Oğuz Han, Türk birliğini kurarak ülke sınırlarını Hazar Denizinden Hint Okyanusuna, Himalayalar’dan Sibirya’ya kadar genişletti. Bişkek, Buhara, Almatı, Balasagun, Yesi, Taşkent, Semerkant, Aşkabat ve Merv Türk illeri oldu. Zamanla özellikle Talas Savaşından sonra bu şehirler Türk-İslam kültür ve medeniyetinin önemli merkezleri haline geldi. Türkler arasında İslamiyet yayıldıkça bu bölgelerde Camiler, medreseler, külliyeler inşa edildi. Bunun sonucunda Orta Asya ve Türkistan’da önemli şahsiyetler, alim ve mutasavvıflar yetişti. Hoca Ahmet Yesevi, bu ilim-irfan ocaklarında yetişen ilk Türk-İslâm mutasavvıfıdır. Ali Kuşçu, İmam-ı Maturidi, İmam-ı Buhari, Biruni, Şah-ı Nakşibendi, İbni Sina, Yusuf has Hacip, İmam-ı Gazali, Muhammed er-Razi, Yusuf Hemedani ve Abdulhaligü Güjdüvani gibi şahsiyetler bu bölgelerden çıktı ve şöhretleri buradan dünyaya yayıldı. Kafkaslar, Anadolu ve Balkanlar coğrafyasına Türk İslam medeniyetini taşıdılar.
Orta Asya’daki Türk boylarından olan ve Güney Sibirya’da Yenisey Irmağı boyunda medeni bir hayat yaşayan Kırgızların yurdu, Türklerin ilk beşiği sayılır. Bundan dolayı destanlarda sık sık adı geçer. Meşhur Manas destanı Kırgızlar için önemli. Onların bu milli destanı, dünya edebiyatının da sayılı şaheserlerinden biri olarak kabul ediliyor. Estetik zarafetine doyum olmayan Isıkgöl Kırgızistan’ın en güzel tatil beldelerinden birisi. Oş’taki Hz. Süleyman tepesi, Orta Asya’daki bütün Müslümanlar tarafından kutsal kabul ediliyor. Talas ve Talas nehri önemli bir olaya şahit oldu. Burada yapılan savaştan sonra Türkler, İslam’la tanıştı ve onu kendilerine din olarak seçti. Türk tarihinin yazılı ilk kaynağı Orhun abideleri, Moğolistan’ın eski Uygur devletinin başkenti olan Karabalsagun’un 30 km kadar kuzeydoğusunda Orhun nehri çevresinde yer alıyor.
Ortaasya’da bir başka ilim ve irfan yuvası Taşkent. Özbekistan’ın başkenti Taşkent’in medreselerinde İmam-ı Buhari gibi şahsiyetler yetişti.
Ortaasya’nın en eski kentlerinden bir olan Semerkant bölgenin kültür medeniyet merkezlerinden biri. Tilla kari, Şirdari ve Uluğ Bey medreseleri burada. Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kalem alimi Ali kuşçu Semerkant’ın yetiştirdiği önemli şahsiyetlerin başında geliyor. Ali Şir Nevai ve İmam-ı Maturidi de Semerkant medreselerinde yetişen büyük alimlerden.
Buhara, gönülleri fetheheden sultanların yetiştiği Ortaasya’nın bir başka ilim, irfan ve feyiz kalesi. Kuran-ı Kerimden sonra İslam dünyasında en muteber kaynak eser olarak kabul edilen Sahih-i Buhari’nin yazarı İmam-ı Buhari burada dünyaya gelmiş ve ilk eğitimini buradaki medreselerde almış. Tasavvuf kültürünün İslam dünyasında yayılmasına öncülük eden Şah-ı Nakşibendi de Buhara’nın yetiştirdiği gönül erenlerinden.

Türk İslam tarihinin yetiştirdiği Müslüman Türk alimi Harezmi ve Biruni, batı dünyasında Aristo’dan sonra ikinci büyük üstad olarak tanınan Farabi, Türklerin anayurdu bu bölgede karşımıza çıkıyor. Dahası İbn-i sina, Hoca Ahmet Yesevi, felsefeci yönü ve tabipliğiyle tanınmış Muhammed El-Razi, burada yetişmiş önemli şahsiyetlerin başında geliyor. Özetle ortaasya İslam kültür ve medeniyetinin dünyaya yayılmasında beşiklik etmiş kutsal bir coğrafyadır. Kültür ve medeniyetimizin cihan şümul olmasında ortaasya coğrafyasına vefa borcumuz vardır.

*CAN AZERBAYCAN’A YOLCULUK BAŞLIYOR
Türkistan coğrafyasını gezmeye Can Azerbaycan’dan başlıyoruz.
Kuzeyinde Dağıstan Cumhuriyeti, kuzeybatıda Gürcistan, güneybatıda Ermenistan, güneyde İran ile çevrili bir ülke. Türkiye’yle 11 kilometrelik bir sınırı bulunuyor. Zengin bir tarım ve sanayi ülkesi. Doğusunda 825 kilometrelik boydan boya uzanan Hazar Denizi Ona eşsiz bir güzellik ve zenginlik bahşetmiş. Burası Can Azerbaycan. Bizden bir ülke. İsmini telaffuz ederken bile sıcaklığını hissettiğimiz bir ülke. Kan bağımız olan insanların yaşadığı topraklar. Aynı dili konuştuğumuz ve aynı dini paylaştığımız insanların ülkesi.
8 milyon nüfusunun %54’ü şehirlerde, kalanın köylerde yaşadığı Azerbaycan’ın Başkenti Bakü. 1991’de bağımsız olduktan sonra serbest piyasa ekonomisine geçerek dünyayla bütünleşti. Bu tarihten sonra Kiril alfabesini bırakarak Latin alfabesine geçen Azerbaycan Cumhuriyeti, bugün birçok ülke tarafından tanınmış ebedi bir Türk devleti. Burası Orta Asya’nın kapısı. Anadolu’nun Türki Cumhuriyetlere geçişin köprü başı adeta.
Kafkas Dağlarının eteklerine kurulmuş Azerbaycan’ın şanlı bir tarihi geçmişi var. İslam medeniyetiyle tanışması Hz. Ömer zamanında fethedilmesiyle başlamış. Hz. Osman, ülkenin çeşitli şehirlerine asker yerleştirmiş ve İslamiyetin yayılması için yoğun bir gayret göstermiş. Bu dönemde Türk beyleri tarafından idare edilmiş. Bundan sonra Azerbaycan, Türk-İslam kültürünün muhteşem eserlerinin olduğu bir Türk yurdu haline gelmiş. Her ne kadar Hunlar, Göktürkler ve Hazarlar zamanında Türklerin kontrolünde kalmışsa da bütün Azerbaycan’ın tam bir Türk ülkesi haline gelmesi Sultan Alparslan döneminde gerçekleşmiş. Alparslan tarafından ebedi Türk yurdu haline getirilen Azerbaycan, kısa sürede kültür coğrafyamızın merkezlerinden biri haline gelmiş.
Azerbaycan, Selçuklulardan sonra sırasıyla Moğollar, Harzemşahlar ve Timurların idaresinde yaşamış. Daha sonra bu topraklar üzerinde Kara ve Akkoyunlu devletleri kurulmuş. Akkoyunluların yıkılışıyla Azerbaycan’da, Şah İsmail önderliğinde yeni bir dönem başlamış.
*AZERBAYCAN OSMANLI YÖNETİMİNE GİRİYOR…
Azerbaycan, 1565 ile 1730 yılları arasında Yavuz ve Kanuni döneminde Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından Osmanlı yönetimine dahil edilmiş ve 145 yıl Osmanlı kültür coğrafyası içinde yer almış. İlk defa Kanuni döneminde Azerbaycan Türkleri ile Anadolu Türkleri tek bir bayrak altında toplanmış.
Azerbaycan’ın 18. asrı hanlıklar dönemidir. Ülke Ruslar tarafından Bakü hanlığı, Gence hanlığı, Karabağ hanlığı, Şirvan hanlığı, Şeki hanlığı, Buma hanlığı gibi küçük parçalara bölündü. Çarlık Rusya, 1805 yılından itibaren Azerbaycan hanlarının surlarını örmeye başladı. 1822 yılından itibaren can Azerbaycan, Çarlık Rusyasının sömürgesi oldu. Bundan sonra istikrar bir türlü sağlanamadı. Ruslar, Karabağ’a Ermenileri yerleştirmeye başladı.
Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki emelleri oldukça eskidir. Azerbaycan’ın Türkiye ve İran arasında transit ticaret merkezi oluşu, bölgenin zirai ve hammadde bakımından zenginliği ve Çar Petro’nun sıcak sulara inme projesi Rusya’nın bölgeyle ilgilenmesinde başlıca sebep olmuş. Azerbaycan, özellikle 19’uncu yüzyıl boyunca adeta Rusların sömürgesi haline geldi.

*BAĞIMSIZ AZERBAYCAN CUMHURİYETİ KURULUYOR.
1918 yılında Rusların desteklediği Ermeni kuvvetleri 18 Mart 1918’de Bakü’ye girerek çoluk çocuk, genç yaşlı demeden binlerce Azeri Türkü katletti. Azerbaycan’ın birçok şehrinde kan dökmeye başladı. Ermeniler, günlerce katliamlarına devam etti. Bakü topraklarında Azeri Türklerinin kanlarıyla sulanmayan bir karış toprak kalmadı. Korkunç bir soykırım yaşanıyordu. Bu vahşeti durdurmak için Osmanlı Ordusu harekete geçti. Nuri Paşa komutasında oluşturulan Kafkas İslam orduları, Azerbaycan’a girerek Ermenilerin zulmüne son verdi. Binlerce Mehmetçiğin şehit olduğu bu savaş’tan sonra Mehmet Emin Rusülzade tarafından Azerbaycan devleti kuruldu. Böylece uzun yıllar Rus komünist yönetiminde kalan ülke, 28 Mayıs 1918’de bağımsızlığına kavuştu. Bu uğurda verdiğimiz binlerce şehidimiz bugün Bakü’de Türk şehitliğinde yatıyor. Azerbaycanı Ermeni mezaliminden kurtaran Nuri paşanın 1949’da İstanbul Sütlücede kendisine ait silah fabrikasında esrarengiz bir patlama sonucu çok sayıda işçisiyle birlikte ölmesi akıllarda soru işaretleri bırakıyor. Azerbaycan halkı Nuri paşayı Hoş gelişler ola yaşa Nuri paşa yaşa marşıyla bugün bile hatırlamakta. Aziz şehitlerimizin Ruhları şad olsun.
Türkiye tarafından tanınan bağımsız Azerbaycan’ın yeni hükümeti iki yıl süreyle birçok ekonomik ve politik problemlerle uğraştı. Ancak bu sırada Anadolu’da da bir bağımsızlık mücadelesinin var olması, Rusların bu petrol ve endüstri merkezini kendi nüfus alanına dahil etmeye çalışması ve batılı ülkelerin Rus tehdidini görememesi yüzünden, Azerbaycan 1920’de 27 Nisan’ı 28 Nisan’a bağlayan gece Ruslar tarafından işgal edildi. Başta Mehmet Emin Resulzade olmak üzere bazı Azerbaycan aydınları Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı. Rusların yaptığı bu kanlı baskınla Azerbaycan’ın bağımsızlığı sona erdi. Bu olayda On binlerce Azerbaycanlı Ruslar tarafından şehit edildi. Artık Azerbaycan için 80 yıl sürecek bir Rus yönetimi başladı. Ruslar, 1936’da Azerbaycan topraklarının bir bölümünü Gürcistan ve Ermenistan’a vererek, bölgede kendisine bağlı 3 cumhuriyet kurdurdu. Bundan sonra Azerbaycan’ın bağımsızlığı için, başlatılan 56 isyan, çok kanlı bir şekilde bastırıldı. Ruslar, Azeri halkına görülmemiş zulümler yaşattı.

*AZARBAYCAN’DA RUS MEZALİMİ SÜRÜYOR
1985 sonrası Sovyetlerde uygulamaya konulan yeniden yapılanma ve açıklık politikalarına bağlı olarak Azerbaycan’da otoriter baskıcı sisteme muhalif kitleler halk cephesi safında toplandı.
Rusya, Azerilerin Ermenilere yönelik saldırıları ve 2 cumhuriyet arasındaki gerginliği bahane ederek Ocak 1990’da kızıl orduyu ağır silahlarla Bakü’ye gönderdi. Başkent Bakü, binlerce Azeri Türkünün kan ve gözyaşıyla sulandı.
Azeri kardeşlerimiz büyük bir kararlılıkla bu zulme direndi ve 30 Eylül 1991’de bağımsızlıklarını ilan ederek hür bağımsız ve demokratik Azerbaycan cumhuriyetini kurdu. Bugün unutulsa da Ebulfeyz Elçibey devlet başkanı seçildi. Bağımsızlığa giden yolda çekilen sıkıntılar, acılar ve bu uğurda verilen binlerce şehide Bakü şehitliği, dünya kamuoyu önünde şahitlik yapıyor. Karanlık günler aydınlığa dönmüştü. 1918’de ilk bağımsızlık girişiminde kabul edilen ancak semalarda kısa bir süre dalgalanabilen bayrak, 70 yıldan sonra tekrar Azerbaycan semalarıyla buluştu. Kısa süren ilk istiklal devrinde büyük hizmetler vermiş olan Mehmet Emin Resulzade’nin bağımsızlık arzusu yıllar sonra gerçekleşmişti. Artık Azerbaycanlı kardeşlerimizin semalarında dalgalanan bayrak ebediyete kadar inmesin. Gök kubbeyi dolduran milli marşın sedaları hiçbir zaman bu kubbeden eksilmesin diyoruz.
Azerbaycan bağımsızlık uğruna çok şeyler feda etti. Rusların yaptığı zulmün izleri hala duruyor. Yıkılmış camiler, yarım kalmış minareler. Azerbaycan’ın en büyük camilerinden biri olan İsmail efendi camii önce tuz deposu, sonra askeri kışla, sonra da ahır haline getirilen çileli camilerimizden biri. Rus lider Lenin “din merhametsiz bir dünyanın ruhudur, din halkın afyonudur” diyordu. Merhametsiz Lenin ve arkadaşları Azerbaycan’da sosyalist bir rejim kurmak için 1918 yılında 20.000 kişiyi öldürdü. 1920-1921 yıllarında 48.000 kişi öldürüldü. 1923-1926 yıllarında 6.000 kişi daha öldürüldü. Sonra Stalin 1937-1947 yılları arasında 70.000 Azerbaycan türkünü boğazlattı. Böylece 29 yılda 144.000 Azerbaycan türkünü sosyalizm uğruna yok ettiler, öldürdüler.

* NAHCİVAN VE KARABAĞ AZERBAYCANDAN KOPARILMAK İSTENİYOR
Bugün dahi Azerbaycan’dan koparılmak istenen iki Azeri yurdu var; Karabağ ve Nahçivan. Karabağ, Azeri toprağı. Nahçivan’da nüfusun %95’i Azeri. Karabağ, bazı siyasi hesaplar sonucu Ermeniler yerleştirilmiş, Azerbaycan’a bağlı bu bölgeyi Ermeniler, kendi topraklarına katmak için 1988 yılında başlattığı gösteriler zaman içinde tırmanarak Karabağ topraklarını bir barut fıçısı halin getirmiş. Bağımsızlık ilanından sonra Ermeni çetelerinin ağır silahlarla giriştikleri işgal harekatı Karabağ’dan sonra diğer Azeri topraklarına ve Nahcivan’a yönelmiş.
Ermenilerin Türklere yönelik katliamları Azerbaycan topraklarında hep olmuş. Ermenilerin Azerilere yönelik zulümleri, I. Dünya Savaşı yıllarındaki katliamlarla sınırlı kalmamış, Sovyetler döneminde ve bu devletin dağılmasının ardından kurulan Ermenistan Cumhuriyeti döneminde de devam etmiş. Ermeniler, Azerileri Karabağ ve Nahçivan’dan sürmüş, zorla göç ettirmiş. İki asır devam eden kovma ve göçürme işlemi sonucu, 1.5 milyon Azerbaycan Türkü Ermenistan’daki tarihi yurtlarından kovulmuş ve çeşitli bahanelerle göç ettirilmiş. Bu insanlar, kötü şartlar altında bugün Azerbaycan’da yaşıyorlar. Yurtlarına dönecekleri günü bekliyorlar.

Bugün Azerbaycan halkı ve yönetimi, bağımsızlığın yanında milletin varlığına yakışır bir şekilde sürdürmenin en önemli unsurlarından birinin ekonomik ve kültürel bağımsızlık olduğunu biliyordu. Sovyetler döneminde zengin iktisadi kaynaklara rağmen bu kaynakları kullanmada Rusya’ya bağlı olan Azerbaycan, öz kaynaklarını kullanma konusunda kısa sürede büyük mesafeler kat etti. Artık tarlalarda pamuk, tütün, çay filizi ve meyveler hür ve bağımsız Azerbaycan için toplanır oldu. Altın, demir, kobalt ve bakır gibi madenler yeraltından bu ülkenin zenginliği için çıkartılmaya başlandı. Balıkçılar ağlarını Hazar’a bir başka şevk ve heyecanla atıp tuttukları balıkları kendi insanı için kullanır hale geldi. İç pazarda kendi ürettiklerini kendi halkı için serbest piyasa anlayışı içerisinde satar hale geldi.

Category:

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir